Komitacılık ve taşnakçılıkla mücadelemden bir an olsun sıyrılmak, biraz olsun yenilebilmek tazelenmek için gittiğim, gönül dostlarıyla sohbetler ettiğim bir tangerin var bilenler bilir..
Tangerinin eski müdavimlerince kulis tabir edilen bir bölmesi vardır, turuncu atlastan separatörler zarifçe böler kulisle yabanıl hayatı; işte burada Servantes biraderle nihavent bir sohbeti koyultmuştuk eşsiz çaylarıyla, ama ne çaylar! Sonra çay sen de çarpıntı yapmıyor mu ey ulu servantes? Sadece dem içiyorsun, ne adamsın! diyecek oldum da servantes hemen dökülüverdi bir bir: o koca yiğit, gürlercesine konuşan sesi gitmiş, derdine umutsuzca derman arayan; minik, yaralı ürkek bir mavrika konmuştu sanki masaya.. usulca kafasını iki yana salladı, eskisi gibi değilim üstad dedi, hiç değilim hem de; yenilmedik, ezilmedik anlık şehvetlere köle olmadık etiğimizden, çizgimizden sapmadık şöbiyet olmadık ağzı salyalı masalara meze olmadık fıstık olmadık ama erken yıprandık hem de çok erken!
Yine bildiğim alıştığım gürlemesine buladı sesini, sabahları tatlı bir şey yemezsem başım dönüyor bir parça çikolatayla bile kendime gelebilsem de nedenini merak ediyorum dedi! Şeker eksikliği olabilir üstad sen de ya da tuzdur kimbilir bunu hiç birimiz bilemeyiz bunu önceden hesaplayamayız orada yazılı bu, kandırma kendini dedim çaresiz.. şekerin eksik senin!
***
şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle:
İşbu an’a kadar insan üstü gayretle fark etmediğim, komşu masada bir takım kağıtlara gömülmüş dünyevi işiyle uğraşan, sevgili serpil çakmaklı estetiğinde bir tazenin sesiyle irkildim;
-doktor falan mısınız siz kuzum? ne kadar bilgilisiniz sağlık konusunda? Ben de sabahları iki tane çikita muz yemezsem kendime gelemiyorum söyler misiniz, ben de ne eksikliği var? Neyim eksik benim?
Doktor değilim ben, küçük hanım dedim, durumunuzun şakaya gelir yanı yok, derhal bir doktora görünün, civan olsun mümkünse, hatta doktor olmasa da civan olsun!
-ay teşekkür ederim içim rahatladı...
biz burada doktorculuk oynamıyoruz sinorita!
İyi’nin, o mutlak iyinin, pir-ü pak lekesizliğin, cazibesine hangimiz kendimizi bir an olsun kaptırmadık? Yiğitlik öldü, cesaret öldü, sosyalizm öldü feminizm öldü, pir öldü sultan öldü de biz esen mi kaldık a erenler? Bir yanımız eksik işte bizim, bir yanımız noksan, lekeliyiz emanueliz pötiyiz kareliyiz, dostlar. Hayata bir hayranlığımız vardı, bir hayretimiz o da geçti küstahlaştık, cehalet dedik mutluğa; bir kiniklik ettik üstümüze afiyet, başka ihsan istemedik..
Turuncu atlastan separatörlerle ayrılıyoruz hengamelerden necasetlerden; kendi yumuşak yeşil koltuklarımızda arınığınız, hijyeniğiz, ruh ül kudüsüz öyle mi? Ne varki aramıza çıplaklık girdi bizim kendimizle, kendimize saplanıp kaldık, kanar olduk bize; karar perdemiz, nihavend ağacımız, yasemen.
Hepinize geçmiş olsun, pamuk bir süre orada kalsın. Biriz, tekiz yasemeniz, demetiz bu yerde.
1 comment:
demiş ya üstad;
şekerler ezeyim şirin dillere
katip arzuhalım yaz yare böyle
güzelim emey civanımım emey bitanem emey hey!
katip arzuhalım yaz yare böyle
öyle be nikos, öyle işte...
Post a Comment