Saturday, June 9, 2007

kelebek tepkisi!

bazen bir cummuyet mitingi sonrası zil zurna eve gireriz ve derhal yatağa uzanıp uykuya demir atarız... çok sevdiğim esnaf eşref amcanın kepenkleri gibi kaparız gözlerimizi rüyalar birbirini kovalar, tam uyandığımızı düşündüğümüz anda ‘rüyanın devamını göremeyecek miyim’ telaşı ile gözlerimizi yeniden kaparız yaşama saygısız bir şekilde, dantelli fincanlar ecayip heyvanlar gibin.... sonrası insanızdır, uyanıveririz kırık bir dal üzerindeki pek te ağır olan hayatımıza. derken güneşin yanıkları arasından renkli, sinyalsiz sağa sola sapan bir hayvan belirir, emmoğlu demiştir halbuki: hayvan değil o böcek... kanatlarında trigonometrik fonksiyonlardan oluşmuş çizgiler ile onları bir güzel işleyen renkleri görmemek mümkün değildir; eşref amca bir kere açmıştır kepenkleri artık usulca belindeki ağrı ilen... burnumuza konar bazen, bazen sivrisinek tarafından acımasızca ısırılmış diz kapağımıza bir öpücük kondurup rejenerasyon çalışması yapmak ister... izlememizi ister onu, bakın der, hayat çok güzel dostlar. beni kimse boyamadı der, renkleri tanrıdan çaldım karışık çizgiler ise belki de doğum sancılarımdır kim bilebilir.

kafamızdaki kelebek budur işte, belki william blake değil masumiyet şarkıları söyleyemez, ama doğrusunu isterseniz dostlar, görsel olarak masumiyeti bu denli güzel gösteren bir hayvan düşünemeyiz.

birazdan kudurur deniz!

geçenlerde yine günlük bisiklet sporumu kamu bilinciyle yerine getirirken yeni bir sahaf açan eski bir dostuma uğramayı ihmal etmedim. kapısı kapalıydı belli ki dünden kalmaydı, ama tezgahlarının üzerinde 120 g. hamur kalitedeki birkaç kağıt ilgimi çekti. hemen sportif şortumun yan cebine koyup yoluma devam ettim.

moda tarafının yeşilinde, gölgelikte bir dost ile muhabbete dalmışken kağıdı hatırlayıp cebimden çıkarma cürretinde bulundum. bir sergiden bahsediyordu ve inanın ki üzerindeki resim şöyle idi:


kıllandım. kelebeğin duruşu hoşuma gitmemişti bir gariplik vardı bu işte. arkadaşımın doğanın dev yeşili, uludağ gazoz ve keşkek tekliflerini bir çırpıda elimin tersiyle itip derhal bu işi aydınlatmak için yola koyuldum.

birkaç balkan arkadaşımı arayıp fotoğrafın sahibi nikos’un kelebeğe ne kadar para ödediğini araştırdım. öğrendiğim rakam oldukça uçuktu; doğrusunu isterseniz bunu ne nikos’a ne de kelebeğe yakıştırabildim. ama anlık öfkemden kurtulduğum anda bir başkasını misina ile yakalamıştım: nikos ile derdim yoktu olamazdı, güven duyulamayacak insan soyunun başka bir üyesiydi, peki ya kelebek? türdeşlerinin değerlerini ayaklar altına almayı nasıl başarmıştı? o kadar parayı ne yapacaktı, 24 saatlik bir ömürden bahsediyoruz arkadaşlar... üniversitede oğlun mu vardı a kelebek, var ise o pozları verene kadar neden gidip oğlunla ilgilenmedin? şu yazının başındaki iltifatları hakediyormuymuşsun haydi bakalım söyle?

arılar ölmez hayvanlar alemi bölünmez!

benim dilime düşmek bu alemde en büyük hatadır kelebek, 24 saate çok fazla hata sığdırdın.. gün hesap verme günü... pencereden içeri girmek küçük çocukların gönlünü fethetmek kolay; o çocuklar onuru ile yaşayan bir hamamböceği gördüklerinde evde terlik arıyorlar öldürmek için, sen ise blöflerinle illegal işlerinle bayındırlıktaki dostlarınla gözlerini boyuyorsun ha... yemez, halk bunu inan ki yemez!

sevgili dostum muhammed’in de gözünü boyamıştın zamanında bilmem hatırlar mısın: kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım... o vatan millet aşkı için ölen arıların uçma kabiliyetlerini nasıl bu laf ile yadsıyabilirsin... arıların o safkan soyuna kelebek kanı bulaştırmak, kozanlarda bölücülük hareketleri yapmak mayın döşemek neden kelebek neden! bırak arı gibi uçsun, arı gibi soksun, ve arı gibi ölsün... hıh, eminim seninkinden daha onurlu bir ölüm biçimidir!!

hah, kelebek etkisi!

kelebek etkisi... hah vallahi gülüyorum inanmazsınız kıkır kıkır gülüyorum.. etki yaratmak güzel kelebeğim benim, peki haberin var mı fizikte bir kanun vardır merzifonlu newton’un bulduğu: her etkiye karşılık bir tepki vardır. bu işin sonunu düşünemedin mi kelebek, ah kelebek vah kelebek...

zamanında erdal inönü ile çok büyük atılımlar yaptık fizikte bir şeyler biliriz biz de... kaos teorimi duymuşsunuzdur; bir kelebek mersinden kanat çırparsa moğol eşcinselleri üzerinde söz sahibi olabilir diye...


bu teoremi ilk duyduğumda kıkır kıkır gülmüştüm, belki aratsam youtube’da videosu bile çıkar. ama bu işin gerçek olduğunu araştırmalarım sonunda buldum, ama herşey kelebeğin kanat çırpışı kadar masum değildi....

headquarter diye tabir ettiğimiz tancerini bilen bilir... orada bir cervantes vardır çayıyla meşhur ve de sarı sakızları ilen! şimdi size bir kelebeğin çin ekonomisini nasıl da derinden vurduğu bir ibret öyküsü sunacağım:

cervantes’in çok ta uygun olmayan bir bölümünde bir kelebek dövmesi vardır... bilmem 4. murat zamanındaki venom olayını hatırlar mısınız, parker kötü bir giysinin kurbanı olmuştu... işte o dövmede yıllar geçtikçe cervantes’te aynı etkiyi yarattı, adeta onu ele geçirdi cervantesin eli yeşile dönmeye başladı zamanla dokunduğu one hundred bucks’lar ilen.. sonra tancerin açıldı ve dünyanın para makinesi sıfatını haketti, ve içinde bulunduğumuz çağ içerisinde çin ekonomisini yöneten en büyük güç, tekel haline geldi. dedim ya,

24 saatten bahsediyoruz..... devam.

bir sıkımlık canın var!

karşında kimin olduğunu farkedememiş olabilirsin, varyasyonlar yaratmış olabilirsin, aldığın milyon dolarları mezarına götürmüş olabilirsin ama sana şunu söylemek isterim: ömrüm 24 saat olsa hepsini adalet için harcarım,bir ölür bin doğarım!!!

kaba kuvvetten şu ana kadar hiçbir yazımda bahsetmedim ama biraz daha ileri gitmen halinde bazı şeyler düşünebilirim,,,, dedim ya bir sıkımlık canım var! hani sıkarım ederim dedim kimse anlamadı ya, portakal suyudur o içeriz sen sık bakalım dediler ya......ananızdan emdiğiniz sütü sıkarım, burnunuzdan getiririm. gözüm üzerinde kelebek, hem de çok ciddi seviyelerde üzerinde!




No comments: