Tuesday, August 28, 2007

gosterhuseyin newest cingıl: gh (church mix)

gösterhüseyin'in geçen sezonki başarılı dönemine ithafen, yeni sezona mutlu ve umutlu bir şekilde girmek adına, kimilerine göre bir ağıt kimilerine göre ise tam bir milli marş niteliğindeki nacizane kandil özel church mix çalışmamızı buraya koymamızı maruz görünüz sevgili okurlar...
haydi tıklayalım bakalım ne varmış burada:



Monday, August 6, 2007

nedir bu gülsuyu?

koca denizlerin sandalları itecek kuvveti kalmadığı zamanları unutup iki damla yağmurun ardından ağıt yakar olduk biz... hayat ta akar dedik sudur kendisi, özümüzü patlattık tesisat borusu gibi; can-canan yarışına girdik amansız, hüznümüz diz boyu olunca geldi aklımıza aynı uzunluktaki denizin uçarı dalgaları... kimliklerimizi taktık kalplerimize hepimiz hayat başlığına “su” yazdırdık, farklıları bir kalemde siliverdik usulca, yabanice; belki de, küçük kadınlarca...

hani dedik ya sorular bir yerlerde patlak verecek, ruhlarımızın gramajını her seferinde biraz daha değiştirecek... işte o soru az önce patlak verdi sevgili okur, ruhumun gramajı her sefer olduğu yine değişti!

nedir yahu bu gülsuyu?

su dedik, rahmet dedik, can dedik, canan dedik... peki bir birşey unutmadık mı ya? bi tek likid bu muydu yaradanın ellerimize döküverdiği? bir suya, bir kolonyaya, bir kolaya verilen değer başka birşey üzerinde kendini gösteremez miydi; mesela özdeğerimiz gülsuyunda?

şimdi burada gülsuyu dedik diye bayındırlık dahil bazıları rahatsızlık olacaktır ama cennete bir adım yaklaştıracaksa sizi bu yazı, inanın cyclops’u karşıma alırım, enginlere sığmazsam derhal taşarım! sevgili kardeşlerim, bu gülsuyunun faydası saymak ilen bitecek gibi değil! gelin birkaç örnek sunayım size, takip et çağatay’cığım!

anne’ciğim biraz daha nur ister misin!!

nasıl ki asitli bir likidi sert bir yüzeye döktüğümüzde cosudayıverir, nasıl ki kolonya amazon rüzgarlarını getirir dokunduğu yere.... gülsuyu da nur yüzlü dedelerimizin annelerimizin suratlarından nazikçe bir miktar nur çalar işte, döktüğünüz yere usulca seriverir. “aura” dedik te inanmadılar ya, ortamda bir nur aurası yaratır sevgili dostlar... kendinizi bir gül bahçesinde bulursunuz çaresiz, hah, belki de sevdiceğiniz kokuyu alıp kulağınıza fısıldayıverir: “hayatım’cığım, bana yine gül mü aldın!!”

maneviyatı böylesine destekledikten sonra sanmayın ki bu gülsuyu şu kısa ömrümüze yardım da bulunmaz, sakın ola geçirmeyin aklınızdan bunu!. bu gülsuyu var ya, şu kırım kongo mevzusuna harkulade derman oluyor! nasıl mı? şöyle:

hepimiz şu yaz sıcaklarında kendimizi bir yerlere atıyoruz şehrin yabanıl hayatından kurtulmak için... ama farketmiyoruz ki asıl yabanıl hayatın içine giriyoruz; kimbilir belki de kenelerin tam ortasına!! bu sene özellikle zeytinli festivalinde kendini gösteren katil keneler bu sefer o kadar şanslı olmayacaklar... neden mi, çünkü karşılarında bu sefer 45 faktör gülsuyu ile yağlanmış gençler var! çadırlarının etrafını gülsuyu ile çevreyelen genci, yaşlısı, gotiği, alternatifi, hari krişnacısı adeta zeytinliden dünyaya bir mesaj veriyor: gelin kenelere gülsuyu ile dur diyelim!

önlemleri almazsak olmuyor bu iş!

sevgili kardeşlerim, gerek öteki dünya için gerekse bu dünya için almamız gereken bazı önlemler var... mutluluk her zamanki gibi çok yakınımızda, ama isteyene: gülsuyu. gelin, bizi bu cennete koşar adımlarla götüren rabbin güzel likidinin hakkını verelim, güne avuçlarımız gülsuyu kokarak başlayalım! ve unutmayalım; hiçbir şey için, gerçekten hiçbir şey için, hiç ama hiç geç değil!!!